komunizm nedir
İçindekiler
Dünya tarihini inceleyecek olursak, onun aynı zamanda bir mücadeleler tarihi olduğunu görürüz. Tarihin akışı boyunca bu mücadeleler kimi zaman azalmış, kimi zaman da dünya savaşlarına neden olacak kadar artmıştır. Bununla bağlantılı olarak uluslararası siyasetle ilgilenenler de bu mücadeleler tarihini farklı pencerelerden okurlar. Kimine göre dünya bir milletler, kimine göre dinler ve kimine göre de sınıflar mücadelesinden ibarettir. İşte komünizm nedir sorusuna yanıt verirken bu sorunun cevabı dünya siyasi tarihine hangi pencereden baktığınıza göre değişir.
Kendisini komünist olarak tanımlayanlar dünyanın sermaye ve emek arasındaki sınıf mücadelesinden ibaret olduğuna inanırlar. Onlar, dünyayı bu şekilde okurlar ve işçi sınıfının hâkim olacağı sınıfsız bir toplum amacına doğru yürümek isterler.
Eşitlik, sınıfsız toplum, özel mülkiyetin olmaması ve parasız sağlık ile eğitim hizmetleri gibi kulağa hoş gelen jargonu bu sistemi savunanların en büyük argümanıdır. Öte yandan tarihi başarısızlıklarına baktığımızda komünizmin karşı tarafında yer alan grubunda haklı olduğu yerler vardır. Sovyet Birliği, Çin ve Küba gibi komünist rejim ülkeleri geçmişine ve bugününe baktığımızda vaat ettiklerine erişemediklerini görüyoruz. Bu tür yönetimler zamanla otoriter hale gelmiş ve halkına zülüm yapan liderler bile çıkarmıştır.
Bu anlamda kimilerine göre bu sistemin geçmiş deneyimleri yaklaşık yüz milyon insanın ölümüne neden olmuştur. Analizimizin içinde komünizm ile kapitalizmin farkları konusuna da değinerek her iki görüşün de kendine göre görüşlerini vermeye çalışacağız. Ayrıca, bu sistemin insan doğasına ne kadar uygun olduğunu da tartışmak gerekir. Komünizm nedir sorusu başta olmak üzere bütün bu analiz ve tartışmaları sade bir dille ve konu hakkında akademik eğitim almayanların da anlayacağı şekilde yapacağız.
En basit anlamıyla Komünizm, üretim araçlarının özel mülkiyete değil devlete ait olduğu ekonomik, sosyal ve siyasi sistemin adıdır. Bu sistemde para, devlet ve sınıf yoktur. Örnek vermek gerekirse, kapitalist bir sistemle yönetilen bir ülkede mesela araba üretmek istiyorsunuz. Bunun için yatırım yapar ve fabrikanızı kurarsınız. Sonrasında ise kârlılık durumuna göre parçaları ya üretir ya da satın alıp montaj yaparak kendi markanızla bir otomobil üretirsiniz. Oysa komünist sistemde, devlet, mülkiyeti kendisine ait bir fabrikada, kendi seçtiği işçilerle planlamasını yaptığı süreç sonunda bu aracı üretecektir. Bu kapsamda ilgili süreçte aracın parçaları da dâhil olmak üzere bütün süreç devletin planlamasında gerçekleşir.
Üretim Araçları en basit anlamıyla şu şekildedir:
İşte komünist sistem bu araçların özel şirketlerin değil de ortak mülkiyete dayalı devlet tekelinde olması gerektiğine inanmaktadır. Böylece sermaye birikimi, yani para ve zenginlik yine devlete dönecek ve sonsuz kâr amacıyla çalışan şirketlerin ezdiği işçi kitleleri git gide daha da fakirleşmeyecektir. Burada fikir sisteminin kendini ifade ediş biçimine göre tanımları verdiğimizi hatırlatmak isteriz. İşte tam da bu noktada temel ilkelerden bahsetmek önemli olacaktır.
Komünizmin temel ilkeleri şu şekildedir:
Bu temel ilke ve görüşlerden bahsederken Marksist görüş de denilen bu ideolojinin kurucularından bahsetmeden geçemeyiz. Komünizmin kurucuları olarak bilinen ve her ikisi de 1800’lü yıllarda yaşamış Alman filozof ve ekonomist Karl Marx ile Friedrich Engels bu fikir sisteminin gerçek anlamda temellerini atmışlardır. Birlikte yazdıkları “Komünist Manifesto” ile bu dünya görüşünün teorisini ortaya koyan ikili, dünya siyasi tarihine yüz yıllar geçse de silinmeyecek izler bırakmıştır.
Ayrıca eserlerinde, temelde kapitalizmin daha çok kâr hırsıyla git gide kendi sonunu hazırladığını ve sosyalist dünya düzeninin kaçınılmaz son olduğunu belirtmişlerdir. Onlara göre işçi sınıfının ürettiği artı değer doymak bilmez burjuvazi tarafından haksız şekilde alınmakta ve emek sahibi sömürülmektedir.
Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş birçok yönüyle sancılı olmuştur. Sapiens kitabı yazarı Noah Harari’nin de ilgili eserinde belirttiği gibi sanayi devrimi insanlık için belki de faydadan çok zarar getirmiş olabilir. Burada gerçek olan tek şey ise 18. Yüzyıl başında İngiltere’de buharlı makinanın icadı ve toplu üretime geçişin sağlanmasıyla fabrikaların ortaya çıkmaya başlamasıdır. Bu olay, beraberinde fabrikalarda kitleler çalışan işçi sınıfının doğmasını da getirmiştir. İlgili dönemde daha önce tarlalarda çalışmış olan çiftçiler artık kendilerine çok yabancı olan yeni ortamlarda, şehirlerde fabrika işçisi olarak çalışmaya başlamıştır. O dönemi değerlendirirken bugünlerle karşılaştırmamak gerekir.
Yani, ilgili yıllarda bir fabrika işçisi izin hakkı olmadan günde 16 saat çalışıyordu. İlgili dönemde ortalama yaşama süresi oldukça kısalmış, fabrikalarda her gün onlarca iş kazası ile işçi ölümü normal hale gelmiştir.
Takdir edersiniz ki böylesine aşırı kapitalist bir ortamda işçiler bir süre sonra hakları için örgütlenmeye başlamışlardır. İşte komünizm nedir sorusu, kapitalizmin son evresidir cevabını bu şekilde doğurmuştur. Yani, ilgili ideolojinin fikir babalarına göre doğası gereği insan, aşırı kapitalist böyle vahşi bir ortamda yaşamaya devam edemeyip komünist bir devrime doğru gidecektir. 1848’deki direniş ve komünist manifestodan sonra işçiler örgütlenip sendikalar kurarak haklarını aramaya başlamışlardır.
Bu tarihten sonra Vladimir Lenin önderliğindeki 1917 Rus Ekim Bolşevik Devrimine kadar fikir sistemi olarak örgütlenen bu görüş, ilgili tarihte artık ilk defa bir ülkenin resmi ideolojisi haline gelmiştir. Bu bağlamda, Stalin ile birlikte İkinci Dünya Savaşı sonrası soğuk savaş döneminde küresel bir güç haline gelen komünist rejim, Çin, Küba, Vietnam, Kore ve doğu Avrupa ülkelerinde egemen olarak zirvesine ulaşmıştır.
Zirve döneminde dahi başarılı olamayan bu yönetim ve fikir sistemi önce Berlin Duvarı’nın yıkılması ve sonrasında 1991 yılında Gorbaçov döneminde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılmasıyla son bulmuştur. Bu yıkılışta en temel sebepler olarak eşit gelirin insanların bireysel rekabet ve daha çok kazanma arzularına aykırı olması ile piyasa ekonomisinin dinamizminin merkezi planlamada bulunmaması gösterilmektedir.
Bu iki sistem birbirine neredeyse tamamen zıttır. Özel mülkiyet, gelir dağılımı ve bireysel özgürlükler konusunda kapitalizm liberal demokrasiye inanıp serbestlik tanırken komünist rejim bu konularda çok daha sıkıdır. Her şeyden önce kapitalizm insan doğasının “daha fazla kâr etme” güdüsüne dayanır. Yani temeline rekabet ve daha çok kâr güdülerine koyar. Oysa komünist sistemde eşit gelir vardır ve kârdan ziyade toplumsal refah ön plana alınmaktadır. Dikkat ederseniz komünizm nedir sorusunun arkasından kapitalizm ve emperyalizm soruları gelir.
Şimdi başlıklar halinde her iki dünya görüşünün farklarını sıralayacağız.
Komünizm ile kapitalizmin arasındaki farklar her alanda ve konuda sıralanabilir. Burada temel konu başlıklarını verdiğimiz bu farkları her konuda birbirine zıt olarak ele almanız mümkündür. Bu iki ideolojinin ortak olarak ele aldıkları bir konu bulunmamaktadır. Aslında komünizm nedir derseniz kapitalizmin tam tersidir cevabı hiç yanlış bir bakış açısı olmayacaktır.
Kapitalizmden farkını açıkladığımız bu Marksist ideoloji komünizmin sosyalizmden farkını da kısaca vurgulamak gerekir. Sosyalizm, aslında kapitalizmden komünizme geçerken tam bir köprü olarak görülebilir. Yani, sosyalizm daha karma ekonomik sistemi andırmaktadır. Sosyalizmde sınırlı da olsa bireysel mülkiyet ve devlete yer vardır. Bu noktada daha ılımlı bir yönetim şekli olduğu ortada olan Sosyalist düzen toplumun ve devletin devamlılığına önem vererek kişisel özgürlüklere de değer verir.
Bu sayede bireysel ve uluslararası rekabetin gelişmesine de katkı sağlar. Bu anlamda daha makul ve kabul edilebilir yönetim sistemi olduğu açıktır.
Doğaldır ki; başarısız olan her şeyin eleştireni de çok olur. Bir fikir sistemi ya da dünya görüşü olarak komünizm, tarihî olarak başarısız olmuştur. Şimdi, bu ideolojinin temel olarak başarısız olma nedenlerini maddeler haline sıralayacağız. Bu minvalde, ilk ve en önemli felsefi nedeni analiz etmek isteriz. Yani, bu sistemin insan doğasına uygun olmaması durumundan başlayalım. Takdir edersiniz ki; insanın içinde kâr güdüsüyle ve rekabet isteğiyle hareket eden “ekonomik insan” mevcuttur.
Marksist görüşte bu güdü ve ekonomik insan yeterince ele alınmamıştır. Unutmayalım ki son yüzyılda küresel rekabet ve kâr güdüsü kapitalist sistemin başarılı olmasında öncü olmuştur. Bu başarı sayesinde yapay zekâ ve markalaşma gibi olgularla insanlık refahını arttırırken kapitalist sistem akıllı telefonlar ve yapay zekâ temelli teknoloji ile biyokimyasal devrimler gerçekleştirmiştir.
İşte sosyalist sistem ya da Komünizm nedir dendiği zaman kapitalizmin bu modern icatları ve üretken yapay zekânın keşfi tam bir cevap olacaktır. Yani, 1991’de çöken kapitalizm olsaydı acaba bugün bu icatlar merkezi planlamaya dayalı sistemde ortaya çıkar mıydı?
Komünizmin en temel eleştirilerini maddeler halinde sıralayalım:
Komünizm nedir sorusuna yanıt ararken ulaştığımız sonuç çok açıktır. Öyle ki bugün dünya üzerinde ne tam bir kapitalist ne de komünist ülke vardır. Genelde karma ekonomi adını verdiğimiz bir ekonomik sistem tüm dünyada hüküm sürmektedir. Buna rağmen kendini komünist olarak adlandıran Çin, Küba ve Kuzey Kore gibi ülkeler mevcuttur. Öte yandan kendisini kapitalist olarak tanımlayan Amerika, İngiltere ve Fransa gibi ülkelerde aslında komünist rejim ürünü olan işçi sendikaları, asgari ücret ve sağlık sistemleri gibi uygulamalar mevcuttur. Bu tür uygulamaları Marksizm’e ve geçmişte komünizmi uygulamış ülkelere borçluyuz. Onlar olmasa belki de bugün işçilerin ve beyaz yakalıların sahip olduğu hakların birçoğu verilmemiş olacaktı.
Günümüzde bu ekonomik sistemin yaşamasının mümkün olmadığı çok açıktır. Öte yandan kapitalist sistemin sürekli krizler doğurduğu ve önü alınmaz bir kâr güdüsüyle insanlığın ve çevrenin sonunu getirmekte olduğu da bilinen bir gerçektir. Bu noktada yapılması gereken hem komünizmin hem de kapitalizmin insan doğasına ve yapısına uygun olumlu yanlarını alıp hem Z kuşağının fikirlerine hem de yapay zekâ devrimine uygun yeni bir karma sistem üretmektedir. Bunu başarabilirsek önümüzdeki yüz yılı kurtarmış oluruz. Başaramazsak dünya ve insanlığın geleceğinin çok parlak olmadığı bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır. Unutmayalım ki; faşizm hala kenarda her an uyanmak üzere bir risk olarak beklemektedir.
Hepimiz hayatımızda bir kez olsun "keşke" dediğimiz, geriye dönüp düzeltmek istediğimiz anlar yaşamışızdır. Ya da…
"Böylesine bir sitede aşk romanı incelemesinin ne işi var?" diye düşündüğünüzü duyar gibiyim. Haklısınız, biz…
Hayatımızın finansal koridorlarında ilerlerken, karşımıza çıkan öyle anahtar kavramlar var ki, onları doğru anlamak, geleceğimizin…
Gelecek planları yaparken zihnimizde beliren o bulanık resim... Emeklilik dönemi, çoğumuz için bir bilinmezler deryası.…
Bazı kitaplar vardır, sadece okumakla kalmazsınız; adeta o sayfaların içine girer, karakterleriyle birlikte nefes alır,…
Bazı kitaplar vardır, kapağını kapattıktan sonra bile zihninizde yaşamaya, size sorular sormaya devam eder. İşte…