İçindekiler
Lev Nikolayeviç Tolstoy, birçok kısa hikayesinin derlemesi olan İnsan Ne ile Yaşar? adlı kıymetli eserinde okuyucuya kısaca ahlâk ve erdemin yüceliğini anlatmıştır. Yazar, kitabında temelde, iyilik ile kötülük, kıskançlık ve şeytan arasındaki mücadeleyi detaylı şekilde ifade etmiştir. Bununla birlikte eserinde, sürekli olarak sevgi temelinde, Tanrı’nın ilahi adaleti eninde sonunda sağlayacağının mesajını vermiştir. Bu seçme kısa hikayeleri okurken insan zaman zaman kendini sorgulayacak, zenginlik ile fakirlik kavramlarını tekrar tanımlayacaktır. Ayrıca, asıl mutluluğun kaynağını kendi içindeki insan ve Tanrı sevgisi olarak keşfedecektir. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki; hayatı boyunca verdiği eserlerde topluma ve insana katkı sağlamayı, ona erdem ve fazileti göstermeyi amaçlayan Tolstoy, yaklaşık 90 sayfadan oluşan, kısa hikayelerin derlemesi olan bu kitabında, halk öyküleri, menkıbeler ve kutsal kitaplardan sözler de kullanmıştır.



Bu kısa hikayelerin ortak mesajları temelde, diğer insanlara iyilik ve sevgiyle yaklaşmak ile hayatımızın zor evrelerinde bile her zaman sabırlı olabilmektir. Ayrıca, İnsan Ne ile Yaşar adlı eserde çevrenizdeki insanlar size kötü davranmışsa bile onları affetmeyi bilmenin önemli bir erdem olduğu vurgulanmaktadır. Kısa hikayelerinde Tolstoy karakterler üzerinden defalarca affetmenin önemine ve sorunların çözümüne yaptığı katkıya vurgu yapmıştır. Bu, hikayeler bütünü kitabında yer alan çeşitli öykülerin içinde yazarımız belli bir düşünce yapısını ve felsefeyi de gözler önüne koymaktadır. Anna Karenina ile Savaş ve Barış gibi dünya klasiklerini de yazan Tolstoy’un bu eseri onlardan bazı yönleriyle farklıdır. Bunu kitabı okudukça daha iyi anlayacaksınız.
Ayakkabıcı Semyon Ne ile Yaşar?
İlk hikâyede köyde yaşayan fakir ama vicdanlı ve iyi yürekli bir ayakkabıcı olan Semyon’un akşam işten eve dönüşte karşılaştığı fakir bir adamı evine getirmesi ve bunun üzerine karısı Matryona’nın ilk başta bu yabancı ve fakir görünümlü adama kötü davranması anlatılmaktadır. Bu durum üzerine Semyon’un karısına Tanrı’yı ve Tanrı sevgisini hatırlatması ve karısı Matryona’nın vicdana gelerek bu yabancıya iyi davranmaya başlayıp karnını doyurmasıyla hikâye gelişir. Bu ilk hikâyede önce “insanda ne vardır?” sorusuna cevap aranır. Ardından “insana ne verilmemiştir?” sorusu sorulur ve son olarak da bu yabancıyla ailenin ilişkisinde “insan ne ile yaşar?” sorusuna cevap aranmaktadır.



Adının Mihail olduğu sonradan öğrenilen bu yabancı adam, kendisine iyilik ile yaklaşan ve yardım eden fakir ayakkabıcı Semyon ile çok iyi anlaşır ve sonrasında onun ayakkabı tamiri işinde yardımcısı olur. Bu kısa hikâyenin sonunda Mihail’in cennetten Tanrı tarafından ders çıkarması için kovulan bir melek olduğu anlaşılmaktadır. Mihail’in çıkardığı derse göre ilk sorunun cevabı “insanda sevgi vardır” dır. Sonrasında insana ne verilmemiştir sorusunu Mihail “insana neye ihtiyacı olduğu bilgisi” verilmemiştir olarak cevaplandırır. Son olarak insan neyle yaşar sorusuna ise “sevgi” ve hatta “Tanrı sevgisi” ile cevap verir.
Daha sonraki kısa hikayelerinde Tolstoy, genellikle birbirleriyle kavga eden komşuların başlarına gelen acı olayları, köylülere çok kötü davranan ve içinde sevgi barındırmayan bir kâhyayı ve çocukların kavgalarına karışıp birbiriyle kavga eden köylüleri ve onların acı durumlarını anlatır. Lev Tolstoy’un, insan neyle yaşar hikayesinden sonra en etkileyici ve düşündürücü kısa hikayelerden birisi de şüphesiz “İnsana çok toprak gerekir mi?” isimli kısa hikayesidir. Bu hikâyenin kahramanı olan küçük bir toprak sahibi köylü Pahom, çalışkanlığı sayesinde zamanla topraklarını yavaş yavaş büyüterek zenginleşmiştir. Bu süreç bir gün içinden kendi kendine söylediği “tek derdimiz az toprak, çok toprağımız olsa kimseden korkmazdım, şeytandan bile korkmazdım” sözünü duyan şeytan ona büyük bir tuzak hazırlayacaktır.
Pahom’a Ne Kadar Toprak Yeter?



Günün birinde Pahom’a gelen bir yabancı ziyaretçi, ona Başkurdistan’daki yeni diyarlarda toprağın çok ucuz olduğunu ve halkının da çok cahil olduğunu söyler. Duydukları karşısında oldukça hırslanan ve açgözlülük yapan Pahom, oraya gitmeye ve ucuza büyük topraklar satın almaya karar verir. Başkurtistan’daki ilgili diyara gidince Pahom’a Başkurt reisi gün doğumundan batımına kadar çevirebileceği tüm arazinin ona ait olacağını söyler. Bunun olması için tek şartı ise gün batmadan başladığı noktaya geri dönmeyi başarabilmesidir. Pahom buna çok sevinir ancak aç gözlülüğü yüzünden gün doğumundan itibaren çok geniş alanlar çevirmeye başlar ve sonrasında nefsine yenilip kendini kaybederek farkında bile olmadan başlangıç noktasından fazlasıyla uzaklaşır.
Vurgulamamız gerekir ki; hikayenin başında ona gelen yabancı ziyaretçi aslında şeytandır. Şeytan onun hikayenin başında içinden söylediği sözler yüzünden ona kızmış ve onu baştan çıkarma amacıyla gelmiştir. Nihayetinde, kendini kaybedip çok uzun topraklar çevirerek başladığı noktadan hayli uzaklaşan Pahom, gün batımında başladığı noktaya yetişebilmek için aç ve susuz şekilde güneşin altında saatlerce yürür ve sonrasında artık koşmaya başlar.
Tam gün batımında sabah başladığı noktaya varıp toprakların tamamını kazanmayı hak ettiği anda ise ağzından kanlar sızarak ölür. Artık ona gömülmesi için bir avuç toprak yetecektir. Tolstoy, bu kısa hikayesinde aslında az toprakla çok mutlu ve huzurlu yaşayan Pahom’un şeytanın oyununa gelerek açgözlülük yapması nedeniyle sonunda ölümüne neden olacak bir yola girmesini anlatarak okuyucuya mesaj vermiştir.
İlyas ve Karısı ile Zenginlik



Tolstoy, ilgili kitabın son hikayesi olan İlyas’ta ise daha önce çok zengin olan bir köylü ve karısının yaşadığı talihsizlikler sonunda fakirleşmesini ve zengin bir köylüye hizmet eder duruma düşmelerini anlatmaktadır. İşin ilginç yanı ise İlyas ve karısının bir akşam ev sahiplerinin misafirlerine fakirleştikten sonra eski göre çok daha mutlu olduklarını anlatmalarıdır. Onlara göre, zengin iken günlük dünya işlerine, hayvanlarına, mal ve mülklerine çok zaman ayırdıkları için birbirleriyle sohbet etmeye bile zamanları olmaması, Tanrı’ya dua edecek ve ibadet edecek fırsat bulamamaları nedeniyle aslında çok mutsuz olduklarını fakirleştikten sonra anlamışlardır. Onlara göre, insanların malları ve parası çok olursa zamanla dünya işlerine dalarak ahireti ve insan sevgisini unutmaları mutsuzluklarının kaynağı olabilmektedir.
Bu kısa öyküsünde Tolstoy, İlyas karakteri üzerinden zenginlik ve fakirlik kavramlarını tekrar tanımlamakta ve okuyucunun bunlar üzerinde düşünmesini sağlamaktadır. Nihayetinde denilebilir ki; Tolstoy’un insanın kendisini sorgulaması, toplum ve insan ilişkileri ile sosyal yapıya dair bu kısa hikayelerinin derlemesi olan eserini okurken okuyucu kendini sorgulayacak ve hayata dair anlamlı sonuçlar çıkarıp kendini tekrar keşfedebilecektir.
Yazarın kitaplarına bakacak olursak iç dünyasında büyük derinlikler olduğunu keşfetmemiz uzun sürmez. Olayları birbirine bağlayışı, ortam tasvirleri ve karakter analizleri bütün kitaplarında ön plana çıkmaktadır. İnsan ne ile yaşar adlı kitabında ise diğer kitaplarından farklı olarak yazarın din felsefesi ile inanç dünyası hakkında da derin bilgi sahibi oluruz. Tam da bu noktada ifade etmek isteriz ki; dünya edebiyat yazınında Dostoyevski insan ruhu ve karakterinin uzmanı olarak ün kazanmıştır. Öte yandan Tolstoy ise toplum ve sosyoloji analizleriyle ön plana çıkmaktadır. Bu manâda net olarak söyleriz ki; yazarımız inançlı bir Hıristiyan ve sadık bir kuldur. Onun yazarlık kariyeri ve milletine olan bağlılığının altında Tanrı sevgisi olduğu bu kitabından rahatlıkla anlaşılmaktadır.