fareler ve insanlar
İçindekiler
Kısacık olmalarına rağmen ruhunuzda bir ömür boyu sürecek derin bir iz bırakan bazı hikayeler vardır. İşte Nobel ödüllü yazar John Steinbeck‘in (Gazap Üzümleri) o incelikle işlenmiş novellası “Fareler ve İnsanlar,” tam da böyle bir eser. Sadece birkaç güne sığan ama içinde dostluğun, yalnızlığın, umudun ve acımasız gerçeğin devasa bir portresini çizen bu kitap, okuyanı daha ilk sayfalardan yakalayıp sarsıcı sonuna kadar bırakmaz.
20. yüzyıl Amerikan edebiyatının en dokunaklı eserlerinden biridir. İlk kez 1937 yılında yayımlanan bu kısa roman, Büyük Buhran döneminde Amerika’nın kırsal kesimlerinde geçen acımasız hayat koşullarını ve hayallerle gerçekler arasındaki trajik çatışmayı çarpıcı bir dille işler. Kitap, hem anlatımı hem de karakter derinliğiyle edebi anlamda sade ama duygusal olarak oldukça güçlüdür.
Romanın merkezinde iki karakter yer alır: zeki ama yoksul George ile iri yapılı, zihinsel engelli ancak saf ve iyi kalpli Lennie. İkilinin arasındaki dostluk ve birbirlerine olan bağlılık, romanın duygusal temelini oluşturur. Onların en büyük hayali, bir gün kendi topraklarına sahip olup özgürce yaşamak. Ancak bu hayal, yaşadıkları toplumun acımasız gerçekleriyle defalarca sınanır.
Steinbeck, Fareler ve İnsanlar adlı bu eserinde yalnızlık, hayal kırıklığı, dışlanmışlık ve sınıfsal eşitsizlik gibi evrensel temaları ustalıkla işler. Karakterlerin kısa ama yoğun yolculukları boyunca okur; umut, hayal kırıklığı ve trajedi arasında gidip gelir. Özellikle Lennie karakteri aracılığıyla toplumsal normların dışında kalan bireylerin yaşadığı zorluklar yalın bir anlatımla gözler önüne serilir.
Bu yazıda, Büyük Buhran döneminin tozlu yollarında, küçük bir toprak parçasına sahip olma hayaliyle yaşayan o iki unutulmaz dostun, George ve Lennie’nin dünyasına gireceğiz. Onların hikayesini, tanıştıkları karakterleri ve bu kısacık romanın neden hala bu kadar güçlü ve evrensel olduğunu birlikte anlamaya çalışacağız.
Hikayemiz, 1930’ların Amerika’sında, Büyük Buhran’ın en sert hissedildiği yıllarda, Kaliforniya’nın verimli ama bir o kadar da acımasız çiftliklerinde geçer. Roman, birbirine tamamen zıt karakterde iki gezici çiftlik işçisi olan George Milton ve Lennie Small‘u tanıtır. George, zeki, pratik, çabuk sinirlense de aslında korumacı bir yapıya sahipken; Lennie, devasa bir bedene sahip ama bir çocuk zekasına sahip, yumuşak şeyleri okşamayı takıntı haline getirmiş iyi kalpli bir devdir. Lennie’nin kontrol edemediği gücü, ikilinin başını sürekli belaya sokar ve onları çiftlikten çiftliğe sürükler.
Bu iki yoldaşı, o zorlu hayata karşı ayakta tutan tek bir şey vardır: ortak hayalleri. Kendilerine ait küçük bir toprak parçasına sahip olmak, bir evleri, bir bahçeleri olması, kimseye hesap vermeden kendi işlerinin patronu olmak ve en önemlisi de Lennie’nin bakabileceği yumuşacık tavşanlara sahip olmak… Bu hayal, özellikle Lennie için bir sığınak, George içinse bir motivasyon kaynağıdır. George, sık sık, adeta bir ninni gibi, bu hayali Lennie’ye anlatır ve bu anlar, onların arasındaki o derin ve sarsılmaz dostluğun en güzel kanıtıdır.
İkili, yeni bir iş buldukları bir çiftliğe gelirler. Burada, çiftlik hayatının diğer karakterleriyle tanışırlar: yaşlı ve tek elli Candy, bilge ve saygın bir işçi olan Slim, patronun kavgacı ve kıskanç oğlu Curley ve onun ilgi arayan, yalnız karısı. Çiftliğin atmosferi daha ilk andan itibaren gergindir. Curley, devasa cüssesi nedeniyle Lennie’yi anında hedef tahtasına oturtur. George ise, hem Lennie’yi Curley’den hem de Curley’nin karısının tehlikeli olabilecek ilgisinden korumaya çalışır.
Hikaye ilerledikçe, gerilim yavaş yavaş artar. Bir yandan, hayalleri hiç olmadığı kadar gerçeğe yaklaşır. Yaşlı işçi Candy, birikimini onlarla birleştirip bu hayale ortak olmak ister ve küçük çiftliği satın almak için yeterli paraları neredeyse toplanır. Bu umut ışığı, okuyucuyu da heyecanlandırır. Ancak diğer yandan, Steinbeck felaketin gelişini küçük ipuçlarıyla haber verir. Lennie’nin, severken yanlışlıkla küçük bir köpek yavrusunu öldürmesi, onun gücünü kontrol edemediğini ve bu durumun ne kadar tehlikeli olabileceğini bir kez daha gözler önüne serer.
Ve roman, trajik zirvesine ulaşır. Lennie, samanlıkta yine masum bir niyetle Curley’nin karısının saçlarını okşamak isterken, kadın panikleyince istemeden onun ölümüne neden olur. Bu olayla birlikte, o güzel hayal bir anda paramparça olur. Linç edileceğini bilen George, Lennie’yi onlardan önce bulur. Nehrin kenarında, Lennie’ye son bir kez o çok sevdikleri çiftlik ve tavşan hayallerini anlatırken, onu acı çekmeyeceği bir sona, kendi elleriyle ulaştırır. Bu, edebiyat tarihinin en yürek burkan ve en unutulmaz sonlarından biridir.
“Fareler ve İnsanlar”ın gücü, sadece dokunaklı hikayesinden değil, aynı zamanda John Steinbeck‘in yarattığı o son derece gerçekçi ve katmanlı karakterlerden gelir. Romandaki her bir karakter, sadece bir kişi değil, aynı zamanda Büyük Buhran döneminin getirdiği yalnızlığın, umutsuzluğun ve hayal kırıklığının birer sembolüdür. Onlar, hayatta kalmaya çalışan, bir parça umuda tutunmak isteyen ama sistem tarafından ezilen “küçük” insanlardır.
“Fareler ve İnsanlar,” ilk bakışta iki arkadaşın dokunaklı hikayesi gibi görünse de, katmanlarını araladığınızda çok daha derin ve evrensel temalarla karşılaşırsınız. John Steinbeck, bu kısacık novellaya, insanlık durumuna, toplumun acımasızlığına ve hayallerin kırılganlığına dair devasa anlamlar sığdırmıştır. Bu yüzden kitap, yazıldığı 1937 yılından bu yana güncelliğini ve etkisini hiç yitirmemiştir.
Romanın ana teması, Amerikan Rüyası’nın ulaşılamazlığıdır. Çok çalışarak, dürüst olarak kendi toprağına sahip olma ve bağımsız bir hayat kurma fikri, o dönemin milyonlarca insanı gibi George ve Lennie’nin de en büyük hayalidir. Ancak roman, bu hayalin toplumun en alt tabakasındaki, en savunmasız insanlar için ne kadar imkansız olduğunu acı bir şekilde gösterir. Ekonomik kriz, sosyal adaletsizlik ve kaderin cilveleri, onların bu mütevazı hayale ulaşmasına asla izin vermez.
Kitabın kalbini ısıtan ama aynı zamanda en çok da acıtan tema, dostluk ve sadakattir. Herkesin yapayalnız olduğu, sadece kendi çıkarını düşündüğü bir dünyada, George ve Lennie’nin arasındaki bağ olağanüstüdür. Onlar, birbirlerine sahip oldukları için diğerlerinden farklıdır. George’un Lennie’yi koruma içgüdüsü ve Lennie’nin George’a olan sarsılmaz güveni, bu acımasız dünyaya karşı kurdukları küçük bir kalkandır.
George’un romanın sonundaki eylemi, korkunç bir eylem gibi görünse de, aslında dostuna karşı duyduğu derin sevginin ve sadakatin en trajik kanıtıdır.
Yalnızlık ve izolasyon, romanın her satırına sinmiştir. Neredeyse tüm karakterler, farklı sebeplerden ötürü derin bir yalnızlık içindedir. Crooks renginden, Candy yaşlılığından, Curley’nin karısı kadınlığından ve mutsuzluğundan dolayı yalnızdır. Diğer çiftlik işçileri ise, sürekli bir yerden bir yere sürüklendikleri için kalıcı bağlar kuramazlar. Herkes bir parça sohbete, bir parça anlaşılmaya muhtaçtır. Bu yalnızlık, onları daha da sinik ve acımasız yapar. George ve Lennie’nin dostluğu, bu karanlık tabloda parlayan tek ışıktır.
Son olarak roman, masumiyetin ve gücün doğası üzerine de düşündürür. Lennie, kalbinde zerre kadar kötülük olmayan, tamamen masum bir varlıktır. Ancak kontrol edemediği fiziksel gücü, bu masumiyeti bir yıkım aracına dönüştürür. Bu, iyi niyetin her zaman iyi sonuçlar doğurmayacağını ve toplumun, kendisinden farklı olanı, anlamadığını nasıl kolayca dışlayıp yok ettiğini gösterir. Steinbeck, “fareler ve insanlar”ın en iyi planlarının bile nasıl ters gidebileceğini anlatırken, aslında hayatın adaletsizliğine ve kaderin kontrol edilemezliğine de bir ağıt yakar.
“Fareler ve İnsanlar”ın o tozlu ama bir o kadar da anlamlı dünyasında kısa bir yolculuğa çıktık. John Steinbeck, bize sadece 100 küsur sayfada, dostluğun en saf halini, yalnızlığın en karanlık çukurunu ve hayallerin en parlak ama en kırılgan ışığını gösteriyor. George ve Lennie’nin hikayesi, bize insan olmanın ne demek olduğunu, birbirimize karşı sorumluluklarımızı ve hayatın acımasızlığı karşısında bir yoldaşa sahip olmanın paha biçilmez değerini hatırlatıyor.
Dünya modern klasiklerini sevenler için bugün insan ruhunun usta cerrahı Stefan Zweig'in o keskin neşteriyle…
Elinizde uzun mu uzun kelime listeleri, bir yanda kelimenin kendisi, diğer yanda Türkçe anlamı… Saatlerce…
Sizi rahat koltuğunuzdan kaldırıp, konfor alanınızın dışına iten ve zihninizin en karanlık koridorlarında gezintiye çıkaran…
Gözlerinizi kapatın ve bir anlığına 1920'lerin Amerika'sını hayal edin: Gecenin karanlığını aydınlatan havai fişekler, bahçelerden…
Hiç acil bir ihtiyacınız için kredi başvurusu yapıp olumsuz yanıt aldınız mı? Ya da hayalini…
Geceleri yatağa girdiğinizde aklınıza gelen o rakamlar, ay sonu ekstreleri ve bir türlü azalmıyor gibi…