İyi İnsan Olmak: Kariyerinde İlerlemenin Püf Noktası!

Kariyer yönetimiyle iyi insan olmak konusu arasında ne ilişki var demeyin. Yapılan araştırmalar, çalışanların iyi insan olduğuna inandıkları yöneticilerine karşı daha yüksek bağlılığa sahip olduklarını gösteriyor. Doğal olarak, bu da çalışan verimliliğine ve şirket kârlılığına yansıyor. Bu kapsamda bakacak olursak, sakın ola bu geçiş sürecinin kısa dönemi ima ettiğini düşünmeyin. Özellikle orta ve uzun vadede kurumsal firmalar bu durumun avantajını yaşamaktadırlar. Öte yandan, eğer eski stil, katı ve emredici bir yönetici iseniz, insanlar sizden korkacaktır. Belki kısa vade içinde emirleriniz yerine getirilecek ve çalışanlarınız verdiğiniz işleri harfiyen uygulayacaklardır. Bununla birlikte, bu tür insanların yönetici olduğu şirketlerde orta ve uzun vadede çalışanlar arasında diğer bütün olumsuzluklar yanında sessiz istifa kavramı yayınlaşacaktır. Bu durumun da şirket kârlılık ve çalışan verimliliğine olumsuz yansıyacağı açıktır.

Nihayetinde iyi insan olmak sizin daha mutlu bir insan olarak yastığa daha rahat başınızı koymanızı sağlayacağı gibi sahibi olduğunuz ya da çalıştığınız şirketin de orta ve uzun vadede daha verimli, kârlı bir hale gelmesini sağlayacaktır. Yeni nesil yönetim sistemlerinde hep bahsedilen bu durumu şimdi gelin biraz daha detaylı analiz edelim.

iyi insan olmak ve yöneticilik arasındaki ilişki

Bu soru belki de çağlar boyunca insanların merak ettiği derin bir konuyla ilintilidir. Yani, kabul etmeliyiz ki bu sorunun cevabı üzerine filozoflar ve düşünce insanları kafa yormuş ve fikir birliğine varamamıştır. Kimilerine göre iyi insan, kimseyi incitmeyen, her söyleneni yapan ve tam olgunluğa erişmiş insandır. Bununla birlikte, bu tanımı çok ağır bulanlar da mevcuttur. Bu görüşe katılmayıp karşı tarafa geçen insanlar da iyi olmak denince akla her söyleneni yapan tamamen yumuşak yüzlü biri gelmemesi gerektiğine inanıyorlar. Onlara göre, dünyada böyle insanlar saf görülür ve başarılı olmaları imkânsızdır.

Bu bilgiler ışığında iyi insan olmanın aşamaları ya da yollarına bakacak olursak karşımıza temelde 3 soyut kavram ya da sistem çıkacaktır.

İnsanı manevi olarak temelde üç sisteme ayırırsak şunlar oluşur,

  • Vicdan – İyiliği temsil eder.
  • Fısıltı/Şeytan 🙂 – Kötülüğü temsil eder.
  • Akıl – Karar Verici

Vicdan: Burada bütün inançlardan bağımsız olarak uluslararası ilkeleri baz alarak değerlendirme yapacağız. Yani, belirtmek gerekir ki; bütün dinlerde ya da inanç sistemlerinde “vicdan” iyiliği temsil etmektedir. Bu noktada mesela bir karar alırken veya herhangi bir durum karşısında işin olumlu ya da olumsuz bütün açılarını düşünürken vicdanımız bize karşı tarafın aleyhine olan bir eylem gerçekleştirmemeyi teskin eder. Aksine, fısıltı ya da şeytan olarak tanımladığımız diğer taraf ise öncelikle bencil davranmayı, kendi çıkarımıza hareket etmeyi ve karşı tarafı düşünmemeyi fısıldar.

yöneticilik ve karakter

Fısıltı-Şeytan: Bazen sıkıntılı durumlar karşısında içimizden bir ses bize hep olumsuz şeyler söyler. Hatta bu negatifi kulağımıza sanki birisi fısıldar. İşte, bu olumsuz ses vicdanın tam tersidir. İster şeytan diyelim, ister negatif bir pesimizm. Bu tür olumsuzluklar karşısında eğer o ana kadar vicdanımızı iyice beslemişsek ve olgunlaşmış bir karaktere sahipsek aklımız vicdana kulak verir. Bu noktada inançlı biriyseniz şeytana uymamanızı da önererek uzatmadan alt başlığı kapatalım. 🙂

Akıl – Karar Verici: Gün içinde karşılaştığımız olaylar karşısında anlık olarak yukarıda bahsettiğimiz vicdan ile şeytan arasında sıkışır kalırız. Bu yöneticilik için de tamamıyla geçerlidir. Yani işyerinde ya da ofis karşılaştığımız zor bir durum karşısında aynı anda iki zıt sesten zihnimize doğru tavsiyeler, telkinler gelmektedir. İşte bu noktada üst karar alıcı olarak aklımız devreye girer. Onu o zamana kadar nasıl beslediysek ve geliştirdiysek en doğru kararı almak için kendini zorlar ve bu iki sesten birini tercih eder. Tabi bu arada belirtmek gerekir ki; kendini iyi geliştirmiş bir akıl bu anlarda istisnai de olsa bu iki sesin dışında üçüncü bir yolu bulmak için şartları zorlar ve bazen bulur da.

Bu noktada zekâ ile akıl arasında farka dikkat çekmek gerekir. Çünkü tarih parlak zekâya sahip birçok insan gerek tembellik ve gerekse de kötü niyet nedeniyle başarılı olamamıştır. Burada başarı kriterimizin para değil iyi insan olmak olduğunu belirtelim.

Bu sorunun en net cevabı kendini geliştirmektedir. Yani doğrudan olmasa da dolaylı olarak iyi insan olmak ile kendini geliştirmek yani aslında olgunlaşmak arasında doğrudan bir bağlantı vardır. Vicdanın aklın doğru kullanılması yolundaki en güçlü destekleyici olduğunu düşünürsek kendini geliştiren insanın vicdanı yoluyla aklını da olumlu yönde geliştireceğini belirtmemiz gerekir.

iyi insan olmak ve kariyer gelişimi

Kendini geliştirmenin en önemli aşamaları ise:

Burada derin felsefi analizlere girmek istemiyoruz. Bununla birlikte kitap okumanın da milyonlarca alt başlığa ayrılma ihtimalini göz önünde bulundurmak gerekir. Hangi kaynağı okumak gerekir diye soracak olursanız sevdiğiniz ve içinde kötülük barındırmayan her şey deriz. Düzenli olarak roman, dergi ya da gazete bile okumak sizin aklınızı geliştirecek ve olgunlaşmanıza katkı sağlayacaktır. Bu minvalde ofis ortamında ya da iş dünyasında ekonomiyle ilgili kaynaklar bile aklınızın keskinleşmesine katkı sağlayacaktır.

Yabancı dil öğrenmek beynimizi çok yönlü çalıştırıp akli melekelerimizi güçlendirecektir. Yani muhakeme gücümüz yabancı bir dili öğrenme vasıtasıyla da gelişmiş olacaktır. Bu noktada lisan bilgisinin kariyer gelişimi ve yöneticilik vasıfları açısından önemine tekrar vurgu yapmıyoruz. Ayrıca İngilizcenin yanında Fransızca veya İspanyolca da yaygın dille arasında sayılmaktadır.

Bu başlıkta son olarak empati yapmak ve iyi insan olmak arasındaki ilişkiye değinmek isteriz. Örneğin bir işyerinde yönetici pozisyonundasınız ve çalışanınız mahcup bir şekilde yaptığı bir hatayla odanıza geliyor. O durumda bu hatanın sonuçları ne kadar canınızı yakarsa yaksın çalışanınıza etkili geri bildirim vermeden önce mutlaka biraz empati yapın. Yani, önce kendinizi onun yerine koyun ve daha sonra onu eleştirmeye ya da yargılamaya başlayın. Bu, hem kişisel gelişiminizi destekleyecektir ve hem de iyi bir yönetici olma yolunda işinizi kolaylaştıracaktır. Unutmayın, o yollardan siz de geçtiniz ve lütfen size davranılmasını istemediğiniz şekilde başka insanlara davranmayın.

iyi insan ve yönetici olmak

Bütün toplumlarda oluşan bu kalıbı kırmanın zamanı geldiğine inanıyoruz. Yani, iyi insan olduğunuzda çevrenizdeki insanların ya da size bağlı çalışanların hemen gelip sizi suiistimal edeceğine karşı bir önyargı neredeyse hepimizde bulunmaktadır. Rasyonel, tarafsız ve sorgulayan bir göz baktığımızda bu konunun biraz daha farklı olduğunu görürüz. Bu noktada iyi kalpli olmakla, doğru üslubu ve duruşu gösterme arasındaki farkı anlayalım. Yani, mesela siz bir yöneticiyseniz ve işini yapmayan ya da savsaklayan çalışanınıza karşı toleranslı ve aşağıdan alan bir tavır gösteriyorsanız bu sizin iyiliğinizle değil üslubunuzla alakalıdır.

Demek istediğimiz: bu örnekteki çalışanı bir kenara çekip kendisine doğru bir dil ve üslupla gerekli uyarıları yapmanız sizin kötü insan olduğunuz anlamına gelmez. Lütfen buradaki ayrımı iyi yapalım.

Suiistimal başlığı altında bu konuyu da analiz etmek istedik. Evet, iş hayatında yöneticilik yapmakta olduğunuz çalışanlar özellikle o kuruma yeni başladıysanız sizi dener ama bu çok normaldir. Muhtemelen siz de kariyerinizin başlarında size amir olarak gelen yeni bir yöneticiyi denemişsinizdir. Bu bağlamda iyi insan olmak ile yeni tanıştığınız bir insanın sınırlarını anlamak konuları birbirinden farklıdır. Siz, yine doğru insan olun ama çalışanlarınıza karşı gerektiğinde otorite kuracak şekilde karakterinizden taviz vermeden bir duruş sergileyin. Bu sizin kötü olduğunuz anlamına gelmeyecektir.

Başlarda çalışanlarınız bunu belki ukalaca bulabilir ya da sizi antipatik olarak nitelendirebilir. Bununla birlikte eğer doğru iletişimi sağlar yeterli sosyal zekâyı (EQ) gösterirseniz sizi zamanla anlayacak ve hatta seveceklerdir.

Yorum yapın