ABD-Çin Ticaret Savaşları: Küresel Ekonomiyi Sarsan Çatışmanın Analizi

Hatırlayacağınız üzere Şubat ayının ilk haftası ABD’nin göreve yeni başlayan başkanı Donald Trump, ticaret savaşları konusunu gündeme tekrar alıp, başta Çin olmak üzere Meksika ve Kanada’ya ilave gümrük vergileri koyacağını belirtmişti. Ayrıca dış ticaret fazlası konusunda Avrupa Birliğini de tehdit ederek onlara karşı da yeni gümrük vergilerinin yolda olduğunu belirtmişti. Başkanın bu açıklamaları piyasalara bomba gibi düştü. Bu bağlamda herkesin aklına Trump’ın birinci döneminde yani 2018 yılında Çin ve AB ülkelerine koyduğu ilave tarifeler gelmişti. O dönemde ABD Çin’i kendisine karşı aşırı ticaret fazlası ve fikri mülki haklarını çalmak gibi konularda suçlamaktaydı. Bununla ilintili olarak Amerika, başta demir ve çelik olmak üzere Çin ve AB ülkelerine birçok ilave vergi koymuş ve bu da dünya ticaretini daraltıcı etkiler göstermişti.

ticaret savaşları nedir

Öte yandan kimilerine göre başkan bu hamleyi ikili görüşmelerde elini güçlendirmek için yapmıştır. Yani dış ticaret ve siyasi konularda yapılacak müzakerelerde ticaret savaşı kozunu eline alan ABD başkanı, karşı taraflardan biraz daha taviz koparmak isteyecektir. Zira vergilerin yürürlüğe girmesine saatler kala onları geçici olarak ertelemesi bu ihtimali güçlendirmektedir. Kim haklı olursa olsun şurası açıktır ki; COVID-19 pandemisi sonrası kopan tedarik zincirleri ve ardından global anlamda yükselen enflasyon olgusu nedeniyle bu iki büyük ekonomi dahil herkes zarar görmüştür. İşte bu nedenle ABD, Çin veya AB ülkeleri herkesin zarar göreceği böyle bir ticaret savaşını asla istememektedir.

Şimdi ticaret savaşlarının tarihi, nedeni ve olası sonuçlarını herkesin anlayacağı şekilde analiz edelim.

Konuya başlarken ilk olarak ifade etmek gerekir ki; bu savaşın kökleri çok derinlere, Çin’in ekonomik yükselişi ve ABD’nin küresel liderliğini koruma çabalarına dayanmaktadır. Bu bağlamda, ABD ve Çin arasındaki ekonomik ilişkiler, 1970’lerin sonlarında Çin’in dış dünyaya açılmasıyla başladı. Bilineceği üzere 1949 Komünist Devrim’den sonra uzun yıllar bu ülke kendisini dış dünyaya kapatmıştı. Böylece, 1979’da iki ülke arasında diplomatik ilişkiler resmen kuruldu ve ticari işbirliği hız kazandı. Yıllar geçtikçe komünist rejim ucuz işgücü ve doğal kaynaklarının bolluğunun avantajını kullanmaya başladı. 1990’lardan itibaren Çin, küresel üretim merkezi haline gelirken, ABD ile ticaret hacmi hızla arttı. Ancak bu süreçte ABD’nin Çin ile olan ticaret açığı giderek büyüdü ve zamanla Çin, Amerikan firmalarına karşı haksız ticaret uygulamakla suçlandı.

Milenyumda hem ekonomik ve hem de sosyal yönden dönüşmeye ve daha da gelişmeye başlayan Çin Halk Cumhuriyeti 2001 yılında Çin’in Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) katıldı. Bu olay küresel ekonomide büyük bir dönüm noktasıydı. Zira bu katılım sonrası bu yeni üye düşük işgücü maliyetleri ve devlet destekli üretimle dünya ticaretinde dev bir güç haline geldi. Zamanla üretimin lokasyonu da doğal olarak değişmeye başladı ve ABD’li şirketler, Çin’de üretim yaparak maliyetleri düşürmek suretiyle büyük karlar elde ettiler. Ancak zamanla Amerikalı şirketler, Çin’in kamu destekleri ile sübvansiyonları, fikrî mülkiyet hırsızlığı ve zorunlu teknoloji transferi politikaları nedeniyle haksız rekabet yarattığını savunmaya başladılar. Bu gerginlik giderek arttı ve 2018’de doğrudan bir çatışmaya dönerek ticaret savaşları kavramı hayatımıza tekrar girdi.

Ticaret savaşları nedir diye soracak olursanız, geçmişte de ülkeler arasında uygulanan aşırı yüksek gümrük vergileri ve tarifeleri, ithalat kısıtlamaları ile diğer yaptırımlarla oluşturulan kısıtlamalardır diyebiliriz. Örneğin 1930’lu yıllarda Büyük Buhran döneminde uygulanan Smoot-Hawley tarifesi buna geçmişten güzel bir örnektir.

ikinci ticaret savaşları

Ticaret yapan herkes bilir ki; bu olgu karşılıklı olarak iki tarafın çıkarına ve kârına dayanmalıdır. Yani tek tarafın sürekli kazandığı bir ticaretin sürekliliği zordur. Bu manada son 20-25 yılın karşılıklı ticaretinden Amerika’nın büyük bir dış ticaret açığı oluşmuştur. Bu manada onlar kendilerine göre haklıdır. Öte yandan Dünya Ticaret Örgütü gibi küresel kuruluşların da kendilerine göre uluslararası ticareti düzenlemek için koyduğu bazı kurallar vardır. İşte bu kurallara karşı da sadece “ben güçlüyüm, istediğimi yaparım.” Şeklinde yaklaşmak doğru değildir.

Bu manada ABD-Çin Halk Cumhuriyeti arasında ticaret savaşları ilk olarak, Donald Trump yönetiminin Çin’den ithal edilen çelik ve alüminyuma ek gümrük vergileri getirmesiyle başladı. Tarihler Mart 2018 dönemini gösterirken Amerikan Başkanı, Çin’in haksız rekabet ile ticaret uygulamalarına yanıt olarak bu ülkeden olan 50 milyar dolarlık ithalata %25 oranında gümrük vergisi koydu. Buna yanıt olarak da Çin, hemen ABD’den ithal edilen tarım ürünleri, otomobiller ve kimyasallar dahil olmak üzere birçok ürüne misilleme olarak ithalat kısıtlama ile vergi getirdi. Tam da bu aşamada Çin’in getirdiği ilave vergilerde Trump’ın ağırlıklı seçmeni olan Amerikan çiftçisini hedef alarak stratejik davrandığını belirtelim. Böylelikle başkanın üzerindeki seçmen baskısı zamanla artacaktı ve arttı da.

Zamanla bu gümrük vergileri tırmanarak küresel ekonomiyi ve neredeyse bütün büyük ve orta ölçekli ekonomileri etkileyen geniş çaplı bir ticaret savaşına dönüştü. ABD, Çin’in devlet destekli sanayi politikalarının Amerikan iş gücüne zarar verdiğini iddia ederken, Çin ise ABD’yi korumacı politikalar uygulamakla suçladı. Her iki ülke de müzakerelere başlasa da, anlaşmazlıklar nedeniyle ticaret savaşları zamanla daha da şiddetlendi.

trump ve çin

Bu kapsamda 2018-2020 yılları arasında Amerikan Devleti, Çin’e yönelik tarifeleri kademeli olarak artırmaya devam etti. ABD, Çin’den ithal edilen 500 milyar dolarlık ürüne ek vergi koyarken, Çin de yaklaşık 110 milyar dolarlık Amerikan ürününe misilleme yaptı. Öte yandan tahmin edildiği gibi ticaret savaşları sadece tarifelerle sınırlı kalmadı. Yani bu çatışmalar sürerken teknoloji şirketleri ve finans piyasaları da doğal olarak etkilendi. O süreçte dev teknoloji firması Huawei Amerikan hükümeti tarafından baskıya maruz bırakıldı ve IOS ile Google uygulamalarından çıkarılarak büyük bir darbeye maruz kaldı. Bu arada Huawei veliahtı Meng Wanzhou’nun Kanada’da o dönemde göz altına alındığını da hatırlatmak isteriz.

Bir arada bu konuda çözüme ulaşmak için ilgili ülkeler arasında ikili görüşmeler başladı. Müzakereler birkaç kez ilerleme kaydetse de, taraflar anlaşmaya varmakta zorlandı. Çünkü ABD, Çin’in kendi şirketlerinden zorunlu teknoloji transferi yapmasını durdurmasını ve fikri mülkiyet haklarına daha fazla saygı göstermesini istedi. Bu talepler başlı başına suçlayıcı bir tavır içermekteydi. Buna karşın Çin ise ABD’nin yaptırımlarını haksız buldu. Bu süreçte iki ülke ekonomileri zarar gördü ve küresel büyüme yavaşladı.

abd çin ticaret savaşları geri mi dönüyor

O dönemde bu konu tam olarak çözüme kavuşmadan dünya bir pandemi sarmalına girmiştir. Bu noktadaOcak 2020’de ABD ve Çin, Faz 1 adı verilen bir ticaret uzlaşısını ya da anlaşmasına imza attılar. Bu anlaşma kapsamında Çin, ABD’den daha fazla tarım, enerji ve imalat ürünü satın almayı taahhüt etti. Buna karşılık ABD, bazı tarifeleri düşürdü ancak büyük bir kısmını yürürlükte bıraktı. Tam da o sıralarda COVID-19 pandemisinin başlaması, ticaret savaşları konusunun etkilerini daha da artırdı. Salgın nedeniyle küresel tedarik zincirleri aksarken, ABD ve Çin arasındaki güven daha da sarsıldı. Trump yönetimi, pandeminin Çin’den yayıldığını öne sürerek ek önlemler aldı ve iki ülke arasındaki ekonomik ilişkiler daha da karmaşık bir hale geldi. Sonrasında göreve gelen Biden döneminde de vergi ve kısıtlamalar devam etti.

Nihai olarak ticaret savaşlarının global etkilerini maddelemek gerekirse:

  • Küresel tedarik zincirlerinin bozulması olgusu
  • Yüksek Teknoloji transferi çatışmaları ve küresel çip krizi
  • ABD ve Çin ekonomileri üzerindeki etkiler: İşsizlik ve büyüme sorunları
  • Alternatif piyasalar ile pazarların ve yeni ekonomik ittifakların doğuşu
trumpın ticaret savaşları

Sonuç olarak herkes kabul etmektedir ki; ABD-Çin ticaret savaşları, sadece bu iki ülkeyi değil, bütün dünyayı ve global olarak dünya ekonomisini etkiledi. Küresel tedarik zincirleri bozuldu, üretim maliyetleri arttı ve birçok çok uluslu şirket alternatif üretim merkezleri arayışına girdi. Özellikle çip ve yarı iletken sektörlerinde yaşanan sıkıntılar, küresel elektronik üretimini sekteye uğrattı. Bir dönem araba üretimlerinin bile durduğunu hatırlayalım. Sonuçta çip günümüzde neredeyse her eşya ya da araçta kullanılmaktadır.

Bunun yanı sıra, Çin ve ABD arasındaki gerilim, Asya-Pasifik bölgesindeki ülkeleri de etkiledi. Vietnam, Hindistan ve Meksika gibi ülkeler, üretim tesislerini kendi topraklarına çekerek ticaret savaşlarından avantaj sağlamaya çalıştı. Ancak uzun vadede, ticaret savaşlarının küresel ekonomiye zarar verdiği ve belirsizliği artırdığı konusunda genel bir görüş birliği oluşmuştur. Sonuçta dünyanın en büyük ekonomilerinin birbirleriyle olan mücadelesi, diğer ekonomileri de kısa vadede olmasa da uzun vadede olumsuz etkilemektedir.

İşte bütün bu bilgiler ışığında kimlerine göre 2025 Şubat başında Trump’ın imzalayarak uygulamaya konmasını ertelediği ilave gümrük vergisi kararları siyasi bir blöf de olsa ikinci ticaret savaşları döneminin başlama ihtimali her an bulunmaktadır. Bu da küresel anlamda bütün dünya ekonomileri için zarar ve ekonomik büyüme açısından da olumsuz bir durum olacaktır.

İşte iki dev ekonomi arasındaki bu çatışma ortamı tekrar başlarsa, önümüzdeki yıllarda, ticaret savaşları konusunun etkilerinin daha da derinleşmesi ve yeni ekonomik blokların ortaya çıkması muhtemel görünüyor. Bu minvalde Çin’in Pasifik bölgesi ve Asya’daki ticari etkisini artırma çabaları ile ABD’nin müttefikleriyle daha güçlü ekonomik işbirlikleri kurma politikası, küresel ticaretin geleceğini belirleyen temel faktörler olacaktır.

Yorum yapın