demokrasiler nasıl ölür

Demokrasiler Nasıl Ölür? Kitap Konusu, Özeti ve Analizi

2018 yılında yayımlanan ve o dönemde New York Times gibi ünlü gazetelerin en çok satanlar listesine giren bu kitap, Donald Trump’ın 2.kez ABD başkanı seçildiği bu günlerde tekrar popüler hale gelmeye başladı. Biz de kitabı tekrar okuyup güncel ihtiyaçlara göre yorumlayarak kısa bir analiz yazmak istedik. Sonuçta 2025 ile 2029 yılları arasında ikinci bir dönemini yaşayacağımız bu kahramanın ilk dönemini en iyi analiz eden kitaplardan biri “Demokrasiler Nasıl Ölür?” adlı eserdi. Bu bağlamda, kimilerine göre çok katı bir Demokrat Parti bakış açısıyla yazılmış olsa da tarafsız analistler tarafından yine de içinde herkes için çıkarılacak mesajlar olduğu açıktır. Sonuçta, eserin yazarları olan iki Harvard Profesörü Steven Levitsky ve Daniel Ziblatt ömürlerinin otuz yıldan fazlasını Avrupa ve çoğunlukla Latin Amerika’da demokrasilerin nasıl çöktüğünü incelemekle geçirmiş oldukça ünlü akademisyenlerdir.

demokrasiler nasıl ölür

Bu noktada, yazarlarımızın kitaptaki temel mesajı; demokrasilerin artık ani kanlı askeri ve siyasi darbe ya da devrimlerle değil, (Bakınız 1917 Rus Ekim Devrimi) başta medya olmak üzere demokrasinin temelini oluşturan kurum ve kuruluşların zamanla yozlaştırılması suretiyle yavaş yavaş çökertildiği tespitleri manidardır. Eser, Hitler ve Musolini gibi tarihi diktatörlerden başlayarak günümüze kadar uzanıp Macaristan’da Victor Orban’a kadar otokrat rejim örnekleriyle demokratik kurum ve kuruluşların nasıl aşındığını anlatıyor. Onlara göre bu yavaş ilerleyen aşamaların sonunda ülkeler neredeyse tam bir otokrasiye dönüşmektedir. Bu noktada dışarıdan bakılınca seçimler var gibi görünmekle birlikte artık seçilen liderler bellidir. Burada Putin kitapta açık bir örnek olarak öne çıkmaktadır. Yaklaşık 350 sayfa olan bu kitap dünyada 30’dan fazla dile tercüme edilerek yayımlanmıştır.

Her ne kadar olumsuz ve karamsar bir tablo çizse de yazarlarımız kitabın son bölümde geleceğe umutla bakarak muhalefetin meşruiyetini saygı duyma ve karşıt görüşlerle bir arada yaşama konusunda hepimize görev ve sorumluluklar düştüğünü hatırlatıyor.

Kitabın ilk bölümünde yazarlarımız Amerikan tarihinden örnekler veriyor. Sonrasında ise modern demokrasinin güçlü bir şekilde yaşayıp yoluna devam etmesi için iki temel değere vurgu yapmaktalar.

Bu değerler:

  • Karşılıklı tolerans (Mutual Tolerance): Aynı fikirde olmayan kişilerin birbirlerinin varlığına katlanması durumu olarak tanımlanır. Bununla birlikte, seçim sonuçları lehinize olmasa bile kabullenme ve bu sonuçlara uyma da bu tanımın kapsamına girmektedir. Sonuçta siyasi rakipler düşman değildir ve centilmen şekilde yarışmaları mümkündür. Tabi demokratik kurumlar sağlıklı bir şekilde işlerse. Yazarlarımız 2016 seçiminden önce yaşanan süreçte bu kıymetin aşındığını görüyorlar ve bir uyarıda bulunuyorlar. O dönem seçim kampanyalarında özellikle Cumhuriyetçi Parti ve onun sert söylemleri tam bir otokrat bakış açısını yansıtmaktaydı. 2020 seçimlerinin sonuçlarının hileli olduğu açıklamaları ve 6 Ocak’taki Capitol Hill parlamento baskını kitabın yayımlanmasından iki sene sonra gerçekleşti.
  •  “Hoşgörü” (Forbearance): Kurumsal hoşgörü olarak da vurgulanan bu terim karşı tarafı düşman görmeme ve siyasi görüşü ne olursa olsun onun da yaşam hakkına saygı duymaktır. Bu noktada 2016 yılında Trump ilk başkan seçildiğinde ve özellikle ilk iki yılında Demokratları düşmanlaştırması ve hoşgörü ile birlikte karşılıklı toleransın git gide aşınması toplumun geleceği açısından ciddi bir risk oluşturmuştu.

Bugün geldiğimiz noktada durum pek farklı değil. Demokrasiler Nasıl Ölür kitabında da belirtildiği üzere ABD halkı tarihte hiç olmadığı kadar polarize olmuş yani siyasi görüşlerine göre ayrılmış durumda. Öte yandan siyasi partilerin bu durumu düzeltmeleri için yapması gerekenler de kitapta anlatılmıştır. Yani her iki Amerikan ana siyasi partisinde de şovenist, aşırılıklara meyilli ve otoriter tutum gösteren siyasetçilerin etkin konumlara gelmesi engellenirse durum zaten otomatik olarak çözülmüş olur. Yazarlar bu duruma 1920 ve 30’lu yıllarda Belçika ve Finlandiya örnekleri veriyor. Ayrıca Avusturya’da 2016 seçimlerinde aşırı sağcıların nasıl demokratik yapılar içerisinde engellendiği de başarılı örnekler arasında yer alıyor.

demokrasiler nasıl ölür kitap

Bu sorunun cevabı aslında basittir. Her devirde halk çoğunluğunun talebine dayalı böylesine geniş katılımlı yönetim sistemleri, belirli güçler tarafından katledilmek istenmiştir. Önemli olan sağduyulu çoğunluğun ve geniş halk kitlelerinin uzlaşıyla bu yönetim sistemini yaşatmaya çalışması ve desteklemesidir. Öte yandan, Amerikan halkı bize nasılsa bir şey olmaz mantığıyla hareket etmelerinin sonucunda demokrasilerinin risk altına girdiğini net bir şekilde tecrübe etti.

Bu noktada demokrasilerin yaşaması konusunda bu tür adımların ABD için geç olduğu vurgulanan kitapta Donald Trump ciddi bir tehdit olarak ele alınıyor. Kitabın yazıldığı 2018 yılında, 2020 seçimlerinin henüz yapılmamış olmasına rağmen sonrasında yaşanan olaylar yazarların ne kadar öngörülü olduklarını ispatlar niteliktedir.  Bu bağlamda konuya bakacak olursak 2025 yılına girmekte olduğumuz şu günlerde Trump’ın ikinci başkanlık döneminde hukukun üstünlüğü, güçler ayrılığı ilkesi ve demokratik kurumların bağımsızlığı konusunda ciddi endişeler mevcuttur. Özellikle kongreyi yani yasama organını oluşturan iki meclisin de, yani hem Temsilciler Meclisi hem de Senato’da çoğunluğun Cumhuriyetçilere geçmiş olması daha sert ve otoriter eğilimler için uygun bir ortam yaratacaktır. Bu noktada demokrasiler nasıl ölür sorusu kıymet kazanmaktadır. Modern dünyada bu tür otokratik eğilimler bu ölüme neden olabilecektir.

Kitap ülkelerin kurumsal sistemlerinin diktatörlük ya da otokrasi eğilimi taşıyan siyasetçileri kendi içinde elemesini tavsiye ediyor. Yazarlarımız son bölümde, “Save Democracy” yani demokrasiyi koruma ya da kurtarma başlığında toplumun, bir mutabakat sağlayıp hoşgörü ve karşılıklı tolerans mantığıyla hukukun üstünlüğüne ve erkler ayrılığına dayalı bir yapıyla demokratik kurumları güçlendirmesini tavsiye ediyor. Bununla birlikte bir gün ABD için anayasal düzenin tehlikeye gireceğinden şüphe edeceğimizi hiç düşünmezdik diyen yazarlarımız, eğer gerekli önlemler alınmazsa çok değil iki yüzyıl önce iç savaş yaşamış olan bu dünyanın süper gücünün aşırı politikacılar tarafından yine tehlikeli günlere doğru sürüklenmesinin ciddi bir olasılık olduğunu da belirtiyorlar.

demokrasiler nasıl ölür konusu

Demokrasiler Nasıl Ölür kitabının en temel mesajı demokrasinin beşiği olan Amerika da bile bu rejimin riske girebiliyor olmasının bütün dünya için önemli bir mesaj olduğudur. Yani, bu yönetim sisteminin ortadan kalkması için illa askeri bir darbe ya da siyasi bir devrim olması gerekmiyor. Bu bağlamda, seçilmiş liderler zaman zaman demokratik kurumları aşındırarak, halkı polarize ederler. Bu şekilde de hukukun üstünlüğü ve güçler ayrılığı gibi ilkeleri ortadan kaldırıp demokrasinin ölümüne neden olabilmektedirler. Bu durumun yaşandığı birçok latin Amerika ve Avrupa ülkesi örneğini yıllarca çalışan yazarlarımız kendi ülkelerinde de bu durumun riskini birinci Trump döneminde görmüş ve bu kitabı yazmışlardır. İkinci Trump dönemi başlamak üzereyken kitabı tekrar okumak çok yerindedir. Bu sayede geçmişten dersler çıkarmak ve gelecek dönemde yaşanacak, demokrasiyi riske edecek olaylar hakkında şimdiden hazırlıklı olmak çok önemlidir.

Ünlü tarihçi profesör ve Sapiens, Homo Deus ve Nexus gibi çok satan kitapların yazarı Noah Harari’nin de her zaman belirttiği gibi; “Demokrasi, faşim ve komünizm ile olan mücadelesini kazanmıştır. Evet, kendi içinde birçok sorunu barındıran bu yönetim şekli kusursuz değildir. Öte yandan hataları olduğu için onu yıkmak yerine hatalarını düzeltip çok daha iyi bir yönetim şekline evrilmesi sağlamamız gerekir.

Tam da bu noktada Kamala Harris’in seçimi kaybetme nedenlerinden biri olan sol görüşlü siyasilerin de popülist oylar uğruna sağ çizgiye kayması sorununa vurgu yapmak önemlidir. Hatırlayacağınız üzere bu eğilime bir tepki olarak demokrat seçmenlerin önemli bir bölümü sandığa gitmemiş ve bu durum Donald Trump’ın ezici bir üstünlükle popüler oyları da kazanması sonucu doğurmuştu. Bu noktada belirtmek gerekir ki yazımıza konu Demokrasiler Nasıl Ölür adlı kitapta bir mesajı daha gerçek çıktı. Yani, demokrat parti içinde kurultay süreci daha sağlıklı işlese, Biden daha doğru bir zamanda adaylıktan vazgeçse ve daha popüler bir aday öne çıksaydı, bugün belki de demokrasi adına bir risk dedikleri Donald’ın ikinci dönem başkanlığını konuşuyor olmayacaktık.

Bir yanıt yazın

Benzer yazılar

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön