Attila: Tanrı’nın Kırbacının Hayatı, Savaşları ve Mirası

Dünya tarihi, kendisinden sonra gelen birçok komutana ilham vermiş liderlerle doludur. Örnek vermek gerekirse, Cengiz Han ve Büyük İskender gibi büyük komutanların Napolyon ve Hitler gibi liderler tarafından örnek alındığını biliyoruz. Bu tür liderler, tarihin akışını değiştirmiş ve kendilerinden yüzyıllar sonra bile isimleriyle anılan büyük olaylara neden olmuş şahsiyetlerdir. İşte, Avrupa Hun Devleti hükümdarı Attila da tarihe damgasını vurup iz bırakmış böylesine büyük bir komutandır. Onun döneminde devletinin sınırları sürekli artmış ve ülkesinde bolluk ile refah hiç eksik olmamıştır. Ayrıca, her ne kadar onun yaşadığı dönemin bilgilerine detaylı hâkim olamasak da bu büyük komutanın yaptığı seferler nedeniyle dönemin en güçlü devletlerinden olan Batı Roma İmparatorluğunun yıkılışına da neden olduğuna inanılır.

İşte benzer nedenlerden dolayı Avrupalılar ona “Tanrının Kırbacı” ya da “Tanrının Belası” demişlerdir.

attila kimdir

Tarihçiler, onun doğduğu yıllara ve ilk gençlik dönemine dair belge olmasa da onun iyi bir eğitim aldığı görüşünde mutabakata varmışlardır. Öte yandan, bazı tarihçilere göre acımaz ve gaddar olan bu adam, kimi tarihçilere göre de oldukça iyi ve yardımsever bir liderdir. İşte bu yüzden, neredeyse her tarihî konuda olduğu gibi Attila ve hayatı konusunda da tarihe hangi perspektiften baktığınız önemlidir. Şimdi onun hayatı, mirası ve zihin yapısına dair konuları ele alıp analiz edeceğiz.

Tarihin gördüğü en güçlü devletlerden biri olan Büyük Hun Devleti dağıldıktan sonra Hunlar, Çinlilerin büyük baskısıyla karşılaştı. Öyle ki; nüfuslarının büyük bir çoğunluğu ya öldü ya da zamanla asimile olarak Çinlileşti. Onlardan geriye kalan küçük bir topluluk da milattan sonra 375’lerden itibaren doğuya göç ederek Kafkaslar üzerinden doğu Avrupa’ya doğru hareket etti. Bu hareket öyle bir günde ya da bir yılda gerçekleşmedi. Yani, doğu ve Avrupa yolculuğu belli bir sürecin adıdır. Öyle ki, bu güçlü hareketin etkisi tarihte ilk çağı bitirip orta çağı başlatan Kavimler Göç’üne neden olmuştur.

Bunlara ek olarak, Balamir ve Uldız gibi Attila öncesi liderleri olan Avrupa Hunları, geldikleri bu topraklarda Alanlar ve Vizigotlar gibi yerleşik halkları yenip onların da Batı Roma’ya doğru göç etmesine neden olmuştur. İşte bütün bu akınlar Batı Roma ve Doğu Roma üzerinde zayıflatıcı etkiler doğurmuştur.

Avrupa Hunları, kendi dönemlerinde hem askeri hem de siyasi olarak diğer devletlere göre oldukça gelişmiş durumdaydılar. Yani onlar, göçebe bir toplum olmakla birlikte yerleşik bir devlet kadar güçlü siyasi ve askeri teşkilatlanmaya sahiptiler. Üyelerinin her biri daha küçücük bir çocukken atlı eğitim almakta, yemeklerini at üzerinde yemekte ve çoğu zaman at üzerinde uyumaktaydılar. Doğal olarak savaşırken atları ile olan uyumları sayesinde çok rahat ok atabilmekte ve düşmanlarına üstünlük kurmaktaydılar. Bunlara ek olarak ciddi bir süvari birliği ve savaş taktik ile disiplinine sahiptiler.

Attila öncesi Avrupa Hun Devleti için nihai olarak söyleyebileceklerimizi şu şekilde sıralamak mümkündür:

  • Doğu Avrupa’ya yerleşmişlerdir ve artık yerleşik toplum halini almaktadırlar.
  • Siyasi ve askeri olarak teşkilatlanmaları tamdır.
  • Liderleri de oldukça güçlü ve diplomatik aklı yüksek karakterlerdir.
  • Doğu ve Batı Roma ile diplomatik ve askeri ilişkiler kurmuşlar ve yaptıkları akınlar ile vergi toplamaya başlamışlardır.
  • Devlet zaten güçlü temeller üzerine kurulmuştu. Yani Avrupa’ya büyük izler bırakacak Attila dönemi, onun üstün yetenekleri kadar kendisinden önce gelen yapının doğal bir sonucudur.
attila hayatı kısaca

Onun kökeni ve çocukluk yılları hakkında yazılı kaynak bulmak oldukça zordur. Dönemin Cermen ve Çin kaynaklarına göre Türk, Vizigot ya da Cermen olma ihtimali yüksek olmakla birlikte tarihçilerin yaygın kanaati Türk kökenlerine sahip olduğudur. İsmi de “büyük ata” anlamına gelen Att ve İlla köklerinden türemiştir. Ayrıca doğum tarihi de oldukça tartışmalı konulardan birisidir. Tarihçilerin genel kanısına göre Attila milattan sonra 395 ile 415 yılları arasında bugünkü Macaristan sınırları içerisinde Panunya denen bölgede doğmuştur. Yani, o doğmadan önce devleti yöneten amcası Rua ve Oktar zamanında Hunlar zaten Avrupa sınırları içerisine girmişlerdir.

O dönemin devlet geleneğinde yaşça en büyük kardeş hükümdar olmaktaydı. Bu nedenle babası Muncuk yaşça büyük abileri Rua ile Oktar devleti beraber yönetiyordu. Bu şekilde ikili yönetim sistemi o dönemde görülmekteydi. Rivayete göre babası öldükten sonra onu amcası Rua ölmek üzereyken bulur ve yanına alıp yetiştirir. Hükümdar ailesi üyesi olduğu için dönemine göre oldukça iyi bir eğitim alır ve Grekçe ile Latinceyi de öğrenir.

attila ve roma

434 Yılında amcası Rua’nın ölümüyle tahta devlet geleneklerine göre abisi Bleda çıkmıştır. Bununla birlikte tarz olarak daha yumuşak ve olan diploması işlerini yürüten Bleda, Attila’ya askeri ve siyasi işleri zamanla devretmiştir. Bazı tarihçiler iki kardeş arasında zamanla bir çekişme ya da taht kavgası olduğunu iddia etseler de buna dair bir kanıt ya da belge bulunmamaktadır. 435 Yılında abisi bile birlikte Tuna Nehrini aşarak Doğu Roma’ya birinci Balkan Seferini düzenleyen Attila ve Bleda burada meşhur Margus Antlaşmasını imzalamışlardır. Tarihte bu antlaşmanın en bilinen özelliklerinden biri Attila’nın attan hiç inmeyip at sırtında Doğu Romalılarla müzakere edip imzalamasıdır.

Margus Antlaşmasının maddeleri şöyledir:

  • Doğu Roma kendisine sığınan Hun hükümdarlığı ailesi kaçaklarını iade edecektir.
  • Romalılar eskiden ödedikleri haraç altın miktarını iki katına çıkarmayı kabul etmişlerdir.
  • Roma Hunların hiçbir düşmanıyla işbirliği yapmayacaktır.
  • Ayrıca her bir esir Romalının iadesi için Hunlara 8 libre altın ödeyeceklerdir.
avrupa hun devleti sınırları

Amcası döneminde Batı Roma ile geliştirilen iyi ilişkileri sürdüren Attila, dönem dönem Doğu Roma’nın saldırılarına karşı Batılılara asker desteği bile vermiştir. Kendisi de hükümdarlığının başlarında akınlarını ağırlıklı olarak Doğu Roma’ya doğru düzenlemiştir. Abisi Bleda’nın tarihçilere göre ani ve nedensiz ölümü sonrasında 445 yılında tek başına iktidara sahip olmuştur. Ayrıca Margus Antlaşmasından sonra merkezine geri çekilmesini fırsat bilip sınırlarına surlar diken Theodosius’un hamlelerini de yakından takip etmiştir. Bu kapsamda 445 yılında ikinci Balkan seferine çıkan Attila, o dönemde yaşanan ağır depremle yerle bir olan İstanbul ve Trakya bölgesinin bu durumunu da kullanarak İstanbul önlerine kadar geldi. Bu noktada barış görüşmeleri başladı ve Theodosius çok ağır şartları kabul etmek zorunda kaldı.

Daha önce de belirttiğimiz gibi Avrupa Hunlarının Batı Roma ile ilişkileri oldukça iyiydi. Öte yandan 450 yılına gelindiğinde taht kavgaları nedeniyle yıpranan Batı Roma ile Attila arasında ciddi gerginlikler baş göstermişti. Bunun üzerine imparatorun ablası ile evlenip çeyiz olarak Galya’yı yeni hükümdardan talep etti. Çoğu tarihçi bu talebin Batı Roma’ya saldırmak için bir mazeret olduğunu iddia eder. Doğal olarak bu talebi kabul görmeyen Attila ilk defa Batı Roma tarafına doğrudan bir saldırı başlattı. Bu saldırı ve İtalya seferi tarihe onu “Tanrının Kırbacı” olarak geçirecek süreci de ateşlemiştir. Batılıların efsanesine göre Attila, savaş tanrısı Ares’in kılıcını bulmuş, bu yüzden yenilmez bir savaşçı haline gelmiştir.

Efsaneleri bir kenara bırakacak olursak Attila, günümüz İtalya, Fransa, Almanya ve Avrupa’sının içlerine kadar gelmiştir. Burada birçok yeri yakıp yıktığı bazı tarihçiler tarafından iddia edilmektedir.

İşte günümüzde hala Avrupalıların korkulu rüyası olmasının asıl nedenini de Avrupa’nın neredeyse tamamını fethetmiş olmasıdır. Onun en büyük yeteneği kendisinden önce bulunmayan “kuşatma savaşı” kavramını ilk olarak ordusuna yerleştirmiş olmasıdır. Öte yandan tarihçilere göre sonraki savaşı olan Katalon Muharebesi onun için bir başarısızlıktır. Bu muharebede 451 yılında ağır kayıplar verip tam bir mağlubiyet almasa da geri çekilmek zorunda kalmıştır.

attila savaşları

Bu savaştan bir yıl sonra İtalya seferine çıkması düşmanlarını şaşırtmıştır. Onlara göre Attila, Katalon Savaşından sonra uzun bir süre toparlanamayacaktır. İşte onun bu çevikliği ve ordusunu hızla tekrar güçlendirmesi İtalya ve Batı Roma’yı neredeyse fethetmesini sağlayacaktı. Herhangi bir kanıt olmasa da bazı tarihçiler 451 yılında Batı Roma fethedilmek üzereyken dönemin Papasının Attila ile özel bir çadır görüşmesi gerçekleştirdiğini ve hatta elini öperek af dilediğini iddia ederler. Tam da bu dönemde aşırı kuraklık ve kıtlık onun büyük bir ganimetle ve muzaffer bir komutan olarak geri dönmesini sağlamıştır.

avrupa hun hükümdarı

O dönemde bütün Avrupa Hun ve Attila korkusuyla titremekte ve ona lanetler okumaktadır. Ertesi yıl tahta geçen Marcianus üzerine tekrar saldırmayı planlayan Hun komutanı ordusuna hazırlık emrini çok önceden vermiştir. Kimi tarihçiler bu sefer onun nihai hedefinin Konstantinopolis şehrini tamamen ele geçirmek olduğunu iddia eder. Dönemine göre yüksek ve güçlü surları olan bu şehir her güçlü komutanın hedefindedir. İşte tam da böyle bir süreçte 453 yılında yeni eşi İldiko ile evliliğini kutladığı bir akşam çok içki içtikten sonra burnundan kanlar gelerek öldüğü rivayet edilir.

Buna zıt olarak kimi Bizans tarihçileri eşi İldiko’nun onu gizlice bıçaklayarak öldürdüğünü iddia ederler. Bu iddialara ilişkin herhangi bir tarihi kayıt ya da belge yoktur.

Attila döneminin yaklaşık 20 yıl sürdüğünü dikkate alırsak onunla ilgili konuları şu şekilde sıralamak mümkündür:

  • Kendisinden önceki güçlü devlet yapısını ve sınırlarını zirveye çıkarmıştır.
  • Okçu süvari birliklerini güçlendirmiş ve kuşatma savaşını da öğreterek daha geliştirmiştir.
  • Margus Antlaşması, Birinci ve İkinci Balkan seferleri ve İtalya gibi seferleriyle Avrupa’nın içlerine kadar girmiştir.
  • Katalon muharebesi başarısız olduğu ya da yenildiği tek savaş olarak bilinir.
  • İtalya Sefer ve sonrasında Avrupa içlerine kadar yürümesiyle “Tanrının Kırbacı” haline dönmüştür.
  • Mezarının yeri bilinmemektedir. Rivayete göre cenazesine katılan herkes öldürülmüştür.

Yorum yapın